Bir İsviçre yazısı...

İSVİÇRE



Avrupa'nın batısında yer alan, Almanya, Fransa, İtalya ve Avusturya ile sınır olan dünyanın belki de en "kibirli" ülkelerinden biri.


Evet kibirli ifadesini bilerek kullandım zira İsviçre dünyanın kişi başına düşen milli gelirler kıyaslandığında en zengin ülkelerinden biri. Bu nedenle dünyaya ihtiyacı olmadığını ve her şeyin para eksenli döndüğünü düşünen İsviçre, Avrupa Birliği'ne NATO'ya vs. üye değildir. 


Hatta Birleşmiş Milletler'e bile 2002 yılında üye olmuşlardır. 



26 kantondan oluşan İsviçre'nin nüfusu yaklaşık 8 milyondur. Dünyanın da en önemli ekonomik kentleri arasında kabul edilen Cenevre ve Zürih İsviçre'de bulunur. 

İsviçre Kültürel anlamda da dünyanın en ilginç ülkelerinden biridir.

Kantonlar arasında farklı diller konuşulur ve farklı ekonomik kültürel yapılar mevcuttur.

Ülkenin genelinde Almanca, Fransızca ve İtalyanca ana diller olarak kabul edilir ve İngilizce de yaygın olarak konuşulur. 


Avrupa'nın Batı'sında yer alması, büyük savaşlardan ve yıkımlardan çok etkilenmemesi verimli tarım arazileri nedeniyle İsviçre dünyanın en zengin ve refah seviyesi en yüksek ülkelerinden biri olmuştur. 







EUROAIRPORT BASEL-MULHOUSE-FREIBURG

UEFA Avrupa Ligi'nde İngiliz ekibi Liverpool ile İspanyol Sevilla takımları arasında oynanacak final maçı için Uluslararası Spor Haberleri Editörümü Barış Kuyucu ile birlikte İsviçre'nin Basel kentine gittik. THY'nin 2 saat 40 dakikEuroAirport Basel-Mulhouse-Freiburg isimli uluslararası havaalanına indik. 



Havalimanının ismi dikkatinizi çekmiştir. 3 şehrin adı var. Nedeni de çok ilginç zira bu havaalanı, Basel'in (İsviçre) kuzeybatısına 6 km (3.7 mil), Fransa güneydoğusundaki Mulhouse'a 22 km (14 mil) ve Almanya'nın güneyindeki Freiburg'a 70 km (43 mil) mesafededir. Yani tam 3 ülkeye aittir. 
Havalimanı, Fransa ve İsviçre tarafından ortaklaşa işletilen dünyanın sayılı havaalanlarından bir tanesidir. 1949 uluslararası kongresi tarafından yönetilir. Havaalanı tamamen Fransız topraklarında bulunur ve bir sınır yolu ile Basel'e bağlı bir İsviçre gümrük alanına sahiptir. Havaalanı, 1946'da üç ülkenin (İsviçre, Almanya ve Fransa) yapılmış bir anlaşması ile çalıştırılır ve herhangi bir gümrük veya diğer sınır kısıtlaması olmadan havaalanına erişim yapılır. Havaalanının kurulu 8 üyeleri Fransa ve İsviçre şehirlerinde ve Almanya'dan iki danışmanı vardır.

 EuroAirport Basel-Mulhouse-Freiburg havalimanından maçın oynanacağı St. Jakop Stadı'na doğru yola çıktık. 3 ülkenin ortak havalimanı olduğu için şehir merkezine gitmek için ülke değiştirmememiz bu nedenle de yolu uzatmamız gerekiyordu. Yaklaşık 15 dakikalık bir karayolu yolcuğunun ardından İsviçre Ligi takımlarından FC Basel'in de maçlarını oynadığı St. Jakop Park'a vardır. Ancak stada yaklaşık 2 kilometre kala İstanbul'u aratmayan bir trafiğe denk geldik. Üstelik yağmur yağıyordu. 10 dakika kadar trafikte hiç ilerleyemeyince Barış Bey'le birlikte "Türk usulü" arabadan inip yürümeye karar verdik. İlk metrelerde araçların içerisinde, otoyolda yürüyen bizlere bakan şaşkın İsviçrelileri görüyorduk, daha sonra ise bizlere katılan İngiliz taraftarlar ile oldukça kalabalık bir şekilde stadın yolunu tuttuk. 

Yaklaşık 1 kilometre yürüdükten sonra trafiğin protokol geçişi nedeniyle kapatıldığını öğrenince yüzümüzde bir tebessüm belirdi. 

Ara ara yağan yağmur sürekli tezahürat yapan sarhoş İngiliz taraftarlarla birlikte St. Jakop Park'a vardık. Joggeli lakaplı stat, İsviçre'nin Avusturya ile birlikte evsahipliği yaptığı Euro 2008 Finalleri'nde kullanılmış ve 6 maça ev sahipliği yapmıştı. Önceleri 39.000 kişi olan kapasitesi ise Euro 2008 için 42.500'e çıkarıldı. İlk maçın 15 Mart 2001 tarihinde oynandığı stadyum, iki farklı katta toplamda 680 araçlık otoparka sahiptir. Stadyuma otobüs, tramvay ve tren (stadyumun kendi tren istasyonu) ile ulaşılabiliyor. 
Türkiye'deki en beğenmediğimiz Süper Lig kulüplerinin statları bile St. Jakop Park'ın yanında ultralüks kalır. özellikle stadyuma UEFA tarafından 4 yıldız verildiğini (-ki önemli bir değerlendirmedir) öğrenince Avrupalıların çifte standart konusundaki maharetlerini bir kez daha müşahede etmiş oldum. 

BASEL
Basel, İsviçre'nin kuzeybatısında bulunan bir sınır şehridir. Basel şehri "Basel Stadt" (basel ştad) Kantonu'nun başkentidir. 170.000'in üzerinde nüfusu ile İsviçre'nin Zürih ve Cenevre'den sonraki en büyük üçüncü şehridir. Basel, Almanya ve Fransa`ya komşudur. Günlük Basel`e giriş yapan 100.000 kişinin içerisinde bu komşu ülkelerden çalışmak için gelenlerin sayısı önemli rol oynamaktadır. 
Şehrin içinden Ren (Rhein) Nehri geçmektedir. Ren Nehri, şehri Büyük Basel ve Küçük Basel olarak ikiye ayırmaktadır. İki bölgeyi de birbirine bağlayan 5 köprü bulunmaktadır. Bunlar arasında tam ortada bulunan Rheinbrücke (Ren köprüsü) 1225 yılında yapımına başlanmış olup 1244'te kullanıma açılmış ve birçok süreçten geçerek günümüzdeki halini almıştır.
Basel kimya endüstrisi açısından önemli bir merkezdir. Dünyanın en büyük kimya şirketlerinden Novartis ve Hoffmann-La Roche'un merkezleri Basel'de bulunmaktadır. Ayrıca dünyanın gelmiş geçmiş en iyi tenisçisi Roger Federer Basel'de doğmuştur.
Basel birçok uluslararası fuara ev sahipliği yapmaktadır. Dünya çapında en büyük diye nitelendirilen Basel Art ve Schmuckmesse fuarları döneminde otellerdeki doluluk oranı %100'e ulaşır. Kültür ve sanat açısından yoğunluk oranı çok yüksek bir şehir olan Basel ve yakın çevresinde 40'a yakın müze bulunuyor. Varlığını hâlâ sürdüren en eski müze "Kunstmuseum" Sanat Müzesi, ilk defa yapılan "Schaulager" ve "Foundation Beyeler" gibi önemli sanat mekanları bu şehirde bulunuyorlar.
Ekonomik açıdan paranın ve refahın ülkesi olan İsviçre'nin de kisi başına 115.000 İsviçre Frangı civarı geliriyle en zengin şehridir.

FİNAL MAÇI
UEFA Avrupa Ligi final maçı öncesi akreditasyon merkezini Liverpool taraftarlarının içerisinde aramak zorunda kaldık. Yağan yağmura, Basel polisinin ilgisizliği şehirde final maçıyla ilgili hiçbir yönlendirme olmaması da eklenince işimiz zorlaşıyordu. 

En az 10 farklı görevliye sorup hiçbir sonuç alamadığımız 1 saate yakın sürenin ardından bir gazeteci meslektaşımızın yönlendirmesiyle akreditasyon merkezine ulaşabildik. Ancak Basel'deki eksikliklere ve düzensizliklere alışmamız biraz daha zaman alacaktı. Zira akreditasyon merkezi ile medya merkezi arasında neredeyse 1 kilometrelik mesafe vardı. Uzun uğraşlar sonunda medya merkezine de ulaşarak maça giriş için bütün hazırlıklarımızı tamamlamış olduk.

Ancak St. Jakop Parkı'na girdiğimizde gördüğümüz manzara bizi fazlasıyla hayal kırıklığına uğratmaya yetiyordu. Küçücük bir basın tribünü hem de taraftarla aynı çıkışa sahip! Bununla birlikte koca tribünde sadece 2 tuvalet! 

Neyse, tüm olumsuzluklara rağmen finale odaklandık. Liverpool, son 2 yılın Avrupa Ligi şampiyonu İspanyol Sevilla karşısında 1-0 öne geçince İngilizlerin, şampiyonluğa inancı iyice artmış tribünlerdeki binlerce Liverpool taraftarları zafer şarkıları söylemeye başlamışlardı. 

Ama Sevilla son sözü henüz söylememişti. İkinci yarıda o kadar etkili oynadıklar ki, Liverpool'u sahadan sildikleri gibi maçı da 3-1 kazanarak üst üste üçüncü kez kupayı kazanarak tarihi bir başarıya imza attılar. 

Ve nihayet maç sona ermişti. Liverpool'lu futbolcuların ve teknik heyetin taraftarların arasında geçirilerek seremoni alanından çıkartılması ayrı bir zaafiyet olarak dikkatimizi çekerken Sevilla'nın yağmur altındaki kutlamaları ve kupa töreni görülmeye değerdi. 

Stadyumdan çıkıp otelimizin yolunu tutmanın vakti gelmişti. Yağmur tüm şiddetiyle yağarken, ıslanmayı göze alarak yola revan olduk. 

Ama Basel'in bizim için hazırladığı olumsuz sürprizler henüz bitmemişti. Stadyumun çıkışında hiçbir yönlendirme tabelası, hiçbir görevli yoktu. Sadece sağa sola koşuşturan küçük gruplar halindeki taraftarlar vardı. Biraz şaşkınlıktan sonra mobil karakola benzetilen bir polis aracının yanına vardık. Öğrenmek istediğimiz otele hangi yoldan gideceğimizdi. Avrupa modernizmi denen safsatanın sadece bir ütopyadan ibaret olduğunu bir kez daha tatbik ediyorduk. Polis o kadar kaba bir şekilde bizi uzaklaştırmaya çalışıyordu ki, ne olduğunu bile anlayamıyorduk. İsviçrelileri yağmurdan korunmaları için aracın yanına açılan tentenin altına toplayan polis bizi ise göğsümüzden iterek araçtan uzaklaştırmaya çalışıyordu. Israrla sadece şehir merkezine nasıl gidebileceğimizi sorduğumuzda ise aldığımız yanıt, 'bilmiyorum' oluyordu! 

Taraftar gruplarının gidiş yönüne doğru gelişigüzel yürümeye başladık. Yön duygumuz kaybetmiştik zira sokaklar bomboş yağmur yağıyor ve etrafta soru sorabileceğimiz hiç kimse yok. 5 dakikalık bir yürüyüşün ardından ışıkları yanan ve önünde kalabalık toplanan bir taksi durağı tabelası gördüğümüzde büyük bir sevinç yaşadık, ama yaşadığımız sevincin kursağımızda kalması kısa sürecekti. Zira taksi durağı kapalıydı. Evet inanamıyorduk. Durak kapalıydı. UEFA Avrupa Ligi finali, binlerce taraftar, yağmur vs. Baselliler'in umrunda değildi. İngiliz taraftarların küfürleri ve kapıyı yumruklamalarına ilk kez hak veriyordum. Akıl alır gibi değildi. Üstelik saat gece yarısı bile olmamıştı. Yine yola revan olduk. Bu kez şansımızı bir tur otobüsünün şoförüne sorarak denemeye karar verdik. En azından nerede taksi bulabileceğimizi söylese olurdu. Bu kez yardımcı olan bir İsviçreli. Şoför çat pat İngilizcesi ile nerede taksi bulabileceğimizi tarif etti ve o lokasyona doğru yürümeye başladık. Yağmur dinmişti. 

HAMİT

Basel gezimizden aklımızda kalan en ilginç detay taksi arama maceramızda yaşadıklarımızdı. Bulduğumuz birkaç takside taksicilerin tavırları Basel polisinden farksızdı. Kimisi hiç durmadığı gibi duran taksilerin yanına gittiğimizde bizi dinleme gereği bile duymadan yoluna devam eden taksicilerin tavırları da oldukça garipti.

Sonunda bir taksiye binme şansımız oldu. Oldukça kibar bir şekilde bizi taksiye alan ve gideceğimiz yere götürebileceğini söyleyen şoför, bizlere nereli olduğumuzu sordu. Türkiye'den geldiğimizi söylediğimizde ise yüzündeki sevinç görülmeye değerdi. Kosovalı bir Arnavut olduğunu isminin Hamit olduğunu çat pat Türkçesiyle ve İngilizcesiyle anlatan Hamit, bize bu kadar sıcak davranmasının asıl nedenini de göstermiş oldu. 24 saatte İsviçrelilerin soğuk yüzleri ve terslikleriyle neye uğradığımızı şaşırmışken bu sıcakkanlılığın yine bir Müslüman'dan gelmesi bizleri fazlasıyla memnun etmişti.

İstanbul'a Antalya'ya birkaç kez geldiğini anlatan, Basel'deki Türk nüfusu ve dönerciler hakkında bilgiler veren Hamit de Avrupalıların Müslümanlara karşı değişen bakış açısından ve tavır değişikliğinden muzdaripti..

Basel'de son tanıştığımız kişinin de tesadüfen otobüste yanına oturduğumuz Makedonyalı Müslüman bir Arnavut olması 2 günlük İsviçre gezimizin en hoş sürprizlerinden biri olmuştu. 

İSLAMAFOBİ

Avrupa'da son yıllarda büyük artış gösteren İslamafobi, özellikle Paris ve Brüksel'deki terör saldırılarının ardından zirve yapmış durumda. Hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinde Müslümanlara karşı ön yargılı tutumlarda ciddi artışlar gözleniyor. 

İsviçre gezimde en çok dikkatimi çeken hususlardan biri de bu oldu.Doğrudan demokrasi feodal yapısı ve zenginliği ile övünen İsviçre'de havalimanında askerleri görünce yaşadığınız şaşkınlığınız sokaklarda gezerken, alışveriş yaparken ve özellikle de Türk ve Müslüman kimliğinizi de söylediğiniz de daha belirgin oluyor.

Taksici Hamit'in anlattıkları hafızamızdaki yerini korurken, ertesi gün dönüş yolculuğu öncesi gerçekleştirdiğimiz şehir turunda, yine yağmurdan korunmak için sığındığımız bir dükkan girişinde Türkçe konuştuğumuzu gören bir hanımefendinin duygusal yaklaşımı da ilginç bir tevafuk oldu. Öğrenci olan oğlunun yanında kalmak için İzmir'den geldiğini anlatan hanımefendi, memleket hasretini dillendirirken ise neredeyse ağlayacaktı. İzmirli olmasına rağmen Türkiye'ye iner inmez ilk yapacağı işin toprağı öpmek olacağını hırsla söylerken, Basel'de yaşadığı çifte standartları ve İsviçrelilerin sahte medeniyetlerini de anlatıyordu. 

Dünyanın en zengin ülkelerinden biri olmakla övünen İsivçre'nin binleri geçmeyen komik taahhütlerine rağmen bugüne kadar ciddi anlamda Suriyeli mülteciyi kabul etmemesini "çakma" medeniyetlerinin göstergelerinden biri olarak bir kenara not alalım.

AŞK KİLİTLERİ

Geçtiğimiz yıl Zürih'te kanallar üzerindeki köprülerde, bu yıl Paris'te çokça gördüğüm aşk kilitlerine bu kez Basel'de Ren Nehri üzerinde rastladım.

Her milletin kendine has farklı hassasiyetleri batıl inanışları mevcuttur. Avrupa'da da aşk kilitleri önemli bir moda haline gelmiş. Öyle ki, Paris'te bir köprü artık 45 tona yaklaşan kilitleirn ağırlığına dayanamayarak çökmüş. Bunun üzerine de bir çok bölgede kilitlerin bir bölümünün sökülmesine karar verilmiş.


Birbirinden renkli görüntüleri olan, farklı ebatlardaki kilitler sektör haline de gelmiş. Kalp şeklinde, üzerine sevgililerin isimlerinin yazılı olduğu kilitleri satın almak da mümkün..





Tabii, bu kadar çok demir yığınının bir arada olması, hırsızları da yeterince cezbediyor. Özellikle Fransa'da aşk kilitlerini çalmak istersen çok sayıda hırsız yakalanıyor. 

Ancak bunlardan en ilginci yine Paris'te aşk kilitlerini çalıp götürürken yakalanan bir sanatçı olmuştur. Polisi zor ikna etsede aşk kilitlerinden bir heykel çalışması yaptığı ortaya çıkınca serbest kalmayı başarmıştır. 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Özgecan Aslan cinayeti, idam cezası ve kısas...

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber!

Lütfen çimlere basınız!