Özlem


Özlemek aşkın en güzel taraflarından birisidir. Özlem olmasa sevginin, sevgilinin, aşkın değeri anlaşılamaz. Özlem sevgilileri birbirine daha sıkı bağlayan bir mayadır aslında. Özlediğin zaman anlarsın sevginin ve sevgilinin kıymetini. Peki özlemek sadece sevgiliyi özlemek midir? Ya da sevgili sadece karşı cins midir? Aşk, sadece karşı cinsler arasında yaşanan bir duygu etkileşimi midir?

...

Sırt üstü uzandığı yatağında gözlerini tavana dikmiş, amaçsızca bakıyordu. Etrafındaki konuşmaları iyi duymayan kulakları yüzünden yeterince anlayamadığı için dönüp bakamadı. Arada bir, birisinin gelip alnına ıslak bir bez koyduğunu dudaklarına da su damlattığını görüyordu. Artık kaçınılmaz son yaklaşıyordu. Ama zerre kadar korkmuyordu. İmanlı bir şekilde gitmek için sürekli şehadet getiriyor, Kur'an okuyordu. Başını çevirdi. Odadaki kalabalığa baktı. Büyük oğluyla göz göze gelince başını sallayarak onu yanına çağırdı. Oğlu yanına yaklaştı ve elini tuttu: "Buyur baba" dedi. "Beni götür" cümlesi belli belirsiz dudaklarından süzüldü. Oğlu dünyası başına yıkılmış gibi başını öne eğdi. "Baba..." dedi ama gerisini getiremedi.

...
Biliyordu. Fakirliğin nasıl birşey olduğunu iyi biliyordu. Henüz küçük bir çocukken, komşulardan nasıl arpa istediklerini, yokluk nedeniyle okula gidemediğini, evlendikten sonra çocuklarına her istediğini alamamamın ne demek olduğunu iyi biliyordu. Ama onu üzen, vatanından ayrı, doğup büyüdüğü topraklardan ayrı ölmekti.

...
Dünyanın en güzel yeri neresidir diye sorsalardı. Heralde güler geçerdi. Geceleri yıldızların yeryüzüne en yakın olduğu, dere ve kuş seslerinin insanoğlunun hayal edemeyecekleri bir ezgi eşliğinde bir resital sundukları, küçük, bir dağ köyüydü onunkisi. Dedelerinin hikayesini dinlerdi onlarla beraber dağlara hayvan otlatmaya gittiği zaman. Kaz çobanlığına başladığında artık bir statü sahibi olduğunu hissediyordu. Dağlarda ceylan gibi sektiği günler, derelerden köprü kurup geçtikleri zamanlar, geceleri zifiri karanlıkları aydınlatan ayışığı altında oynadıkları oyunlar ve daha niceleri...Gençliği, evliliği, arkadaşlıkları, kavgaları sevinçleri, sevdaları, anne-babasının mezarı...Düğünü, ilk çocuğu, ilk torunu...Tıpkı dedeleri gibi o da artık yaşlanmış, elindeki bastonuyla küçük çocuklara hikayeler anlatıyordu. Onun için dünyanın en güzel yeri köyüydü.

...
Bir gün silah sesleriyle uyandı. Gecenin karanlığını mermi ve havan sesleri yırtıyordu. Anlamadı. Birşey de göremedi. Bir gün birileri geldi. Bize yardım edeceksiniz dediler. Zaten kendilerine bile zor yeten erzaklarını alıp gittiler. Bir gün köyden bazı gençlerin örgüte katıldığını duydu içi sızladı. Bir gün komşularının evleri yakıldı. Hayvanları telef edildi. Bir gün askerler geldi. Siz PKK'ya yardım ediyorsunuz dediler. Tutuklandılar. İşkence gördüler. Bir gün teröristler geldi. Köylerini ateşe verdiler.

...
Yaşlı bir adam. Çocukları, torunları bir kamyon, üç-beş parça eşya, İstanbul'a göç ettiler. Hep geri dönmeyi hayal etti. Aslında gitmeyi hiç istemiyordu. "Beni burada bırakın, ayırmayın baba ocağımdan, ayırmayın toprağımdan" diye çok yalvardı ama dinletemedi. Geri dönemedi. Hep hayal kurdu. Rüyalarında hep çocuktu, köyündeydi. Koşuyordu binbir renkli çiçeklerin arasında. Koşuyordu, derelerde, tepelerde. Ama hepsi rüyaydı artık.

...
Oğulları köyüne geri götüremediler onu. Ne kendisini ne cenazesini. Fakirlikti nedeni. Öldü. Çok özlemişti. Son bir kez görebilmeyi çok istemişti. Toprağına gömülmeyi çok istemişti. Olmadı. Öldü......

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Özgecan Aslan cinayeti, idam cezası ve kısas...

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber!

Lütfen çimlere basınız!