Bir "Hatay" yazısı...



Dinler ve medeniyetler şehri; Hatay. Aynı sokakta kilise, cami ve sinagog'u görebileceğiniz, efsaneleriyle, inanışlarıyla, rivayetleriyle, tarihiyle, yemekleriyle mutlaka görülmesi gereken kadim bir Anadolu kenti. 

Binlerce yıldır, onlarca medeniyete ev sahipliği yapan, ülkemizin en zengin kültüren yerleşimlerinden biri olan Hatay'la ilgili dilim döndüğünce bir şeyler karaladım. Zaman dolayısıyla gidemediğim gezemediğim birçok yer mutlaka olmuştur. O yüzden yazamadıklarım için af diliyorum. 

Eskilerin meşhur bir sözü vardır; "Yediğin içtiğin senin olsun gezdiğini gördüğünü anlat" diye. Sizlere gezdiğimi ve gördüğümü anlatmaya çalışacağım ancak bu kez yediğimi içtiğimi de anlatacağım. Çünkü Hatay aynı zamanda bir "yemek" şehri. Anadolunun en zengin mutfaklarından birisi. 




Habib-i Neccar Camii ve Türbesi...

Hatay'ı ziyaret edenlerin ilk uğrak yerlerinden birisi kuşkusuz Habib-i Neccar Camii ve türbesidir. Antakya merkezde yer alan bu yapı mimarisinin yanı sıra, efsaneleşen rivayetleriyle de ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.

Resmi kayıtlarda ya da dini kitaplarda doğrudan Habib-i Neccar ismiyle bir kayıt olmamakla birlikte anlatılan rivayetler nedeniyle, bazı tefsirciler Kuran-ı Kerim'de Yasin Suresi'nde geçen bazı ayetlerin bu olayı işaret ettiğine inanmaktadır. 

Hristiyanlığın ilk dönemlerinde Hz. İsa'nın Antakya'ya iki elçi gönderdiği ve bu elçilerin şehre girişte ilk olarak Habib-i Neccar'la karşılaştıkları ve Anadolu'da Hak dine iman eden ilk kişinin de Hz. Neccar olduğuna inanılmaktadır. 

Neccar Hazretleri iman ettikten sonra halk tarafından eziyetlere uğramış Hz. İsa'nın Yahya ve Yunus adlı (Hristiyan inancında Yuhanna ve Pavlus) elçileri şehit edilmiştir. 

Hz. İsa iki elçisinden haber alamayınca bu kez Şemun Sefa'yı (Petrus) bu kez elçi olarak göndermiş ve Petrus dönemin Antakya kralını Hak dine girmeye ikna etmiştir. Ancak bunu duyan halk Petrus'u da şehit etmiş hatta bununla yetinmeyip Habib-i Neccar'ı da öldürmüştür. Rivayetlere göre başı bedeninden ayrılan Hz. Neccar'ın vücudu yüksek bir tepede kalırken başı ise şu an adına yaptırılan caminin bulunduğu yere yuvarlanmıştır.

Daha sonra Hz. İsa'nın elçileri ve Habib-i Neccar anısına Hz. Ömer tarafından şehir fethedildiğinde şu anki camii ve türbe inşa edilmiştir. Cami ve türbe Antakya'nın en önemli sembollerinden ve ziyaret yerlerinden biridir. 



Şeyh Ahmet Kuseyri Hazretleri'nin Türbesi ve Camii...

Şeyh Ahmet Kuseyri Hazretleri büyük velilerdendir. Asıl adı, Ahmed bin Abdurrahman Kuseyri'dir. Doğum tarihi bilinmemektedir. 956 (m.1549) yılında Hatay'da vefat etmiştir. Türbesi, Şenköy'de ziyaret yeridir. Aynı aileden on yedi zatın kabri de bu türbenin içerisindedir. Kayıtlara göre, Ahmed Kuseyrî Hazretleri, Suriye Selçuklularından olup, soyu Ashab-ı Kiram'dan Peygamber Efendimizin amcası Hazreti Abbas'a dayanmaktadır. Babası Şeyh Abdurrahman Efendi, 1464 yılında Hatay'a yerleşmiş, Ahmed Kusayrî Hazretleri burada doğmuştur. İlim ehli ve tasavvuf erbabı bir aileye mensuptur. Dedesi Şeyh Süleyman Efendi ile babası Şeyh Abdurrahman Efendi Şafii mezhebinden ve Halvetiyye mensuplarından idiler. Tekkeleri, Yayladağı'm Lazkiye'ye bağlayan eski kara yolu üzerindeki Hırbe çiftliğinde bulunuyordu. 

Türbenin hemen girişinde “Samedana bedel, Savranlı Şeyh Ahmed’in makamına kim iltica ederse Allah’ın izni ile pişman olmaz” yazısı vardır.

Koruma altındaki Şenköy'ün müthiş taş binaları, arnavut kaldırımlı yolları ve köy meydanındaki büyük çınar ağacı göze çarpan detaylardı. 


Merkezde bulunan ve Kuseyri hazretlerinin ismini taşıyan cami ise Selçuklu mimarisi ile inşa edilmiş. Günümüz camilerinin aksine kısa ancak uzun bir iç mekanı vardır. 


Minberin arkasında saf tutan ilk cemaatin daha çok sevap kazanacağı düşüncesiyle Selçuklularda camiler içeri girildiğinde uzunlamasına inşa edilen yapılardı. 









Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi ve Sultan II. Selim Camii


İtiraf etmeliyim Hatay'a gidip, Mimar Sinan'a ait muazzam bir eserle karşılaşacağım aklımın ucundan bir geçmezdi. Öyle ki Mimar Sinan'ın eseri bir külliye ve camii olduğunu dahi bilmediğimi de utanarak söylemeliyim. Dörtyol ilçesini Payas adlı beldesinde yer alan bu muazzam yapı Mimar Sinan'a olan hayranlığımı bir kez daha arttırdı. Külliye'nin girişinde İstanbul'daki kapalıçarşı benzeri dükkanlar sizi karşılıyor. Dükkanları geçtikten sonra sağ tarafta sizi karşılayan büyük bir kapıdan içeri girdiğinizde ise sizi içinde şadırvan büyük bir zeytin ağacı ve Sultan II. Selim adına yapılan camii karşılamaktadır. Yüzlerce yıllık olduğu tahmin edilen zeytin ağacı resmi kurumlar tarafından koruma altına alınmıştır. Sultan II. Selim Camisi'ne vardığınızda ise sizi meşhur gezgin Evliya Çelebi'nin cami ve külliye ile ilgili müthiş betimlemeleri karşılamaktadır. Evliya Çelebi camiyi Sarı Selim Camii olarak tanımlarken külliye ve içerisinde yer alan han'da konaklayan hiç kimsenin buradan aç ayrılmayacağını vurgular. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Payas'ı Hacıların geçiş yeri olarak tanımlarken caminin yapılış dönemini ise 'Bolluk Asrı olarak niteler.

Bırakayım da camiyi söz üstadı meşhur gezgin Evliya Çelebi anlatsın: 

"Sarı Selim Camii
Caminin içi gayet nurludur. Nur üstüne nur. Bir nurlu kubbedir. Mihrab ve minberi gayet sanatlıdır. Avlusu cennet bağına benzer. Avlusunun ortasında parmaklı bir havuz vardır. Etrafında abdest muslukları vardır ki selsebil gibi gece gündüz akar burada abdest tazelenir." 










Musa Ağacı ve Ab-ı Hayat Çeşmesi...


Efsaneler diyarı Hatay'da ziyaret edilmesi elzem noktalardan biri de Musa Ağacı ve Ab-ı Hayat Çeşmesi. 

Rivayete göre Hz. Musa ile Hızır aleyhisselam Kur'an-ı Kerim'de de anlatılan kıssaları üzere yolculuk yaparken şimdi Samandağ ilçesi sınırlarında yer alan Musa Ağacı noktasında su içmek için mola verirler. 



Bir inanışa göre Hz. Musa asasını yere vurduğunda bir pınar fışkırır, daha sonra suların hemen yanında bir ağaç filizlenir. 


Diğer bir inanışa göre de suyu dereden içerler ancak bir de bakarlar ki Hz. Musa'nın asası bir ağaç filizine dönüşmüş. Koruma altına alınan ve ulu bir çınara dönüşen ağacın 2 bin yaşında olduğu tahmin edilmektedir. Ab-ı hayat çeşmesi ise ağacın hemen yanında buz gibi coşkun akan 3 pınara sahiptir. 





Ziyarete gelen yerli yabancı çok sayıda kişi hem ulu çınarı ziyaret edip hem de Ab-ı Hayat çeşmesinin soğuk sularından kana kana içmekteler. 



Aynı zamanda çevreye yapılan kafelerde su içerisinde ayaklarınızı çıkararak dinlenebilir, çayınızı ya da kahvenizi yudumlayabilir, çevredeki satıcılardan taze meyveler alıp yiyebilirsiniz. 





Ve daha da önemlisi Hatay'ın olmazsa olmazı künefenin tadına bakabilirsiniz. 








Asi Nehri...

Hatay'ın en önemli simgelerinden biri de Asi Nehri. Hatay'ın her anına hükmeden efsanelerden Asi Nehri de payını almış ve nehirle ilgili birçok rivayet dilden dile dolaşmıştır. 




Lübnan'da Bekaa Vadisi'nden doğan nehir, Hatay'ın içinden geçerek Samandağ ilçesinden Akdeniz'e dökülmektedir. 




Şehrin merkezinden süzülerek geçen Asi, üzerindeki köprüler etrafındaki parklarla şehrin kültüründe önemli bir yer tutmaktadır.




Aba Güreşleri...

Güreş biz Türklerin ata sporudur. Bugün Balkanlardan başlayarak Anadolu, Kafkaslar ve Orta Asya bozkırlarında halen en popüler spor dallarının başında güreş gelmektedir. Dünyanın birçok noktasında farklı dallarda icra edilen dalların en meşhurlarından biri de binlerce yıldır Hatay, Gaziantep ve kısmen Kahramanmaraş bölgelerinden yaygın olarak yapılan aba güreşleridir. İsmini güreşçilerin üzerlerine giydikleri ve keçi kılından yapılan 'aba' isimli yelekten alan güreşler Hatay'ın da en popüler etkinliklerinden biridir. Her yıl Hatay Büyükşehir Belediyesi'nin destekleriyle uluslararası formatta düzenlenen aba güreşlerine Orts Asya'daki özerk cumhuriyetler de dahil 40'tan fala ülkeden katılım olmaktadır. Hatay'ın farklı ilçelerinden gelen binlerce güreş sever günün erken saatlerinden gece güreşler bitinceye kadar festival alanından ayrılmazlar. Aba güreşi Hatay'ın en önemli yaşayan kültürlerinden biridir. Önemli bir hatırlatma: Hatay'da 3 dönemdir belediye başkanlığı yaşan Doç. Dr. Lütfü Savaş da madalyalı bir aba güreşçisidir. 


Ve tabi ki Künefe...

Ve tabii ki, künefe. Anadolu coğrafyasının en önemli lezzetlerinden biridir künefe. Kadayıfın peynirle buluştuğu müthiş tatlı. İstanbul'da birçok yerde künefe yeme imkanı olmasına karşın bu tatlıyı anavatanı Hatay'da yemek gerçekten çok farklı bir deneyim. Özellikle ev yapımı künefeler ve, közde pişirilen künefelerin tadına bakabildiysen gerçekten Hatay'ı layıkıyla ziyaret etmişsiniz demektir. 








Lezzet konusunda Hatay'ı öne çıkaran sadece künefesi değildir. İklimi nedeniyle hemen hemen her çeşit meyve sebzenin yetiştiği Hatay, meze kültürü ile de Türkiye'nin önemli lezzet duraklarındandır. Ancak yemek kültürü konusunda Hatay'ın Gaziantep, Adana ve Şanlıurfa'nın önünde olduğunu söylemek güç. 

Hatay'ı öne çıkaran bir başka lezzeti ise dondurma kültürü. Özellikle ev yapımı limon dondurması gerçekten müthiş bir lezzet. Bununla birlikte dondurulmuş bebek maması kıvamında 'hayta' adı verilen bir çeşit muhallebi de dondurmaya harika bir lezzet katıyor. 


Özellikle sıcak yaz aylarında Hatay'ın hemen hemen her sokağında bir kahve ya da kafede haytalı dondurma lezzetini tadabilirsiniz. 




Hatay'ı ziyaret etmişken meşhur uğrak yerlerden Harbiye'yi de anmamak olmaz. Tamamen doğal olarak çıkan bir pınar ve oluşan şelaleler Hataylılar ve yerli yabancı turistler için güzel bir dinlence yeri olmuştur. Akan suların içerisine konulan masalarda ayaklarınızı çıkararak yine su içerisine atılan karpuz ve kavunları kestirerek serinleyebilirsiniz. Harbiyenin girişinde yer alan satıcılardan ise girişte ya da dönüşte Hatay'a özgü hediyelik eşyalardan almayı ihmal etmeyin.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Özgecan Aslan cinayeti, idam cezası ve kısas...

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber!

Lütfen çimlere basınız!