Özgecan Aslan cinayeti, idam cezası ve kısas...


Türkiye son birkaç gündür tarihinin en dramatik günlerini yaşıyor. Üniversite öğrencisi bir genç kız Özgecan Aslan, bindiği minibüsün şoförü tarafından tecavüze direndiği için önce bıçaklanarak öldürülüyor ardından da yakılıyor. Bu vahşi olay ülke genelinde büyük infiale neden oldu. Siyasetçisinden sanatçısına sporcusundan sıradan vatandaşına kadar geniş halk kitleleri yurdun her noktasında bu vahşi cinayeti lanetledi. 


Ancak ne var ki, toplum olarak o kadar çok acıyı kanıksadık ki, bu vahşi cinayet de lanetlenmekten öteye gidecek gibi görünmüyor.


Son yıllarda ciddi oranda artan kadın cinayetleri, kadına şiddet olaylarında tırmanış, töre adı verilen cahiliye adetlerinin çoğalması vs. Türkiye adına birer utanç vesileleri olarak kayıtlara geçmeyi sürdürüyor. 


2004 yılında akrabası tarafından tecavüze uğrayıp hamile kaldığı için suçlanan, aile meclisi kararıyla infaz edilen ve ülkemizde töre cinayetlerinin simgesi haline gelen Güldünya (1), 2013 yılında İstanbul'da kocasından gördüğü şiddet nedeniyle boşanmak istediği için 17 yerinden bıçaklanan Ebru B. (2), Türkiye'nin tanınmış ailelerinden birinin oğlu Cem Garipoğlu tarafından başı testereyle kesilerek katledilen ve ardından cesedi çöp tenekesine atılan Münevver Karabulut (3), hemen hemen her gün gazetelere tv'lere yansıyan cinayetler, devlet koruması altında olmalarına rağmen vahşice katledin kadınlar vs. vs... 

Bunların dışında aile baskısı, çevre korkusu gibi nedenlerle duyulmayan,  medyaya yansımayan, niceleri...

Şunu itiraf etmeliyiz, ülke olarak kadınlarımızı, çocuklarımızı hatta insanımızı koruyamıyoruz. 

Zannedilmesin ki bu koruyamamazlık son yıllara özgü bir durum. Ya da Özgecan Aslan vakası her şey güllük gülistanlık giderken, toplum olarak ütopik sayılabilecek bir feraha ulaşmışken geldi. Ne yazık ki biz uzun süredir bu ve benzeri vahşetlerle yaşıyoruz. 

Eminim yaşı müsait olanların zihinlerinde hala aynı vahşiliğiyle tazeliğini koruyordur, tinerciler tarafından İstanbul'da tecavüz edilerek öldürülen Serpil öğretmen ve annesi... 1998 yılı Ekim ayında olan bu vahşetin detaylarını yazmayacağım ancak Özgecan Aslan cinayeti kadar toplumda büyük yankı uyandırmıştı. (4) 

Ama sadece yankı uyandırmakla kaldığını bugün bir kez daha yaşıyoruz. 

Konu hakkında çok yazıldı çizildi her türlü yorum yapıldı. Hatta konuyu saptırıp işi siyasete dökenler, ağzından salyalara akarak vahşeti bir nebze de olsa da haklı göstermeye çalışanlar, her zaman olduğu gibi suçu öldürülen kadında bulan insanımsılar bile çıktı.


Toplumdaki genel yargı "idam" cezasının geri gelmesiydi. 

Türkiye'de idam cezası önce 2001 yılında savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışındaki suçlar için ardından 2002 yılında savaş ve çok yakın savaş tehdidi suçları hariç, 2004 yılında ise Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde tamamen kaldırıldı. (5) 

Özellikle 1990'lı yıllardan sonra başta Abdullah Öcalan olmak üzere birçok kişiye verilen idam cezası, yasanın değiştirilmesiyle uygulanmadı. 

Toplumun, halk içinde infiale neden olan vahşi cinayetler karşısında, siyasetçilerden idam cezasını yasalara yeniden koymalarını istemesi Türkiye'de sıkça karşılaştığımız durumlardan biri. Özellikle Özgecan'ın vahşice katledilmesinin ardından bu talep sıkça dile getiriliyor. Haklı bir talep.

Ancak Türkiye'de geçmiş yıllarda özellikle idam cezası kaldırılmadan önceki dönemlerdeki uygulamalara bakmak lazım. Araştırıldığında, idam cezalarının büyük kısmının terör ve siyasi suçlar için verildiği görülecektir. Özellikle 1990 sonrası idam cezalarının ekseriyetini bu suçlar oluşturuyordu. (5)

Yani, çocuklarını, kadınlarını, vatandaşını koruyamayan devlet, kendine karşı işlenen suçlarda "şahin" kesilerek idam kararları veriyordu. Öyle ki, siyasi görüş, duruş, yelpaze, makam hiç önemli değildi. Adnan Menderes gibi bir başbakan da, Deniz Gezmiş gibi bir genç de, İskilipli Atıf Hoca gibi bir din alimi de birbirlerine ne kadar uzak olsalar da bu listede yer alabilir. 



Bu nedenle şunu açıkça söyleyebiliriz ki "idam" devletten uzak tutulması gereken bir konudur. Özellikle de Türkiye'de idam devletin en büyük silahı olarak "baba"nın elinde durmuştur. Ama gel gör ki "Devlet baba" kendine karşı işlenen suçlara bu kadar acımasızken toplumda infiale neden olan, bir milletin manevi değerlerini alt üst eden, uzun yıllar hafızalardan silinmeyen sansasyonel cinayetler karşısında şefkatli olmuş, hatta kimi zaman vahşi cinayetleri işleyenleri bile affetmiştir. 

Peki ne olacak? İdam cezası istemek, bu canilerin, katillerin en ağır şekilde cezalandırılmalarını istemek "hak" değil mi? Hak. Hem de en doğal hak. Hem de en başta evlatları, bu cinayetlere kurban giden ailelerin hakkı. İşte bunun adı idam değil; Kısas

Hemen okuyunca dudak bükenleri, aklından gericiliğe, yobazlığa, çağdışılığa doğru onlarca şey geçirenleri görür gibi oluyorum. 

Hiç boşuna gericilik demeyin. Eğer gericilik diyorsanız, Türkiye'de neredeyse yüzyıldan fazla uygulanan ve 1889 yılında yasalarımıza giren İtalyan Ceza Hukukuna gericilik diyin. 

Çok demokrasi havarisi kesilirseniz de "özgürlükler ülkesi" diye yıllarca palazlanan ABD'de yılda kaç kişinin idam edildiğini bi zahmet araştırın. 

Gel gelelim "kısas" hususuna. Kısas hükmü Kur'an-ı Kerim'de açık ayetlerle sabit olan bir cezalandırma sistemidir. Kısas'ın ceza sistemi içerisinde en hayırlısı olduğu da bizzat Allahü Teâlâ tarafından insanlara bildirilmektedir. Öyle ki, Yüce Mevla, Bakara Suresi 179'uncu ayeti kerimesinde Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz." buyurmaktadır. (6)
Burada dikkat çekici husus, akıl sahipleri diye uyarılan insanların kısas hükmü sayesinde korunmalarını sağlamaktır. Yani kısasla amaçlanan insanların cezalandırılmasından ziyade caydırıcılık sağlamak. 

Velhasılıkelam, Türkiye'yi derinden sarsan Özgecan Aslan cinayeti de göstermektedir ki, yıllardır adaleti ve caydırıcılığı tartışılan mevcut Türk Ceza Kanunu toplumun gerçekleriyle milletin maneviyatıyla hiçbir şekilde uyuşmamaktadır.  

Kısas ise cezalandırmadan ziyade caydırıcılık özelliği ile toplumun geniş kesimlerinin üzerinde uzlaşabileceği bir ceza usulüdür. 

Böylelikle, cana ve ırza karşı işlenen suçlarda affedici olma özelliği Allah'tan sonra devletin değil yine Kur'an-ı Kerim'de bildirildiği üzere kurbanın ailesine verilmiştir: Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır. (7)

Mümkünse "devlet baba" ne idam etsin ne affetsin. Sadece hükmün uygulanmasında aracı olsun. Diğer cezaların uygulanmasına aracılık etsin. Aksi takdirde kısas bu kez bireyler ya da aileler tarafından uygulanır ve iş kan davasına dönüşür ki, bu da İslamiyet'in ilk yıllarında yasakladığı uygulamalardandır!


(1) http://www.haberler.com/guldunya-ismi-tore-cinayeti-ve-tecavuzun-sembolu-4379775-haberi/
(2) http://www.cnnturk.com/2013/turkiye/12/01/17-yerinden-bicaklanan-genc-kadin-hayatini-kaybetti/732822.0/index.html
(3) http://www.ensonhaber.com/munevver-karabulut-cinayeti-zengin-cocuk-fakir-kiz-2014-10-10.html
(3) http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/koruma-altinda-oldurulen-kadinlar
(4) http://www.gazetevatan.com/odul-gibi-ceza--493479-yasam/
(5) http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_idam_cezas%C4%B1
(6) http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?sure=2&ayet=179
(7) http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?sure=2&ayet=178

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber!

Lütfen çimlere basınız!