Kumar


Masadan kalkamıyordu. Yüzlerce kez tövbe etmesine karşın yine oradaydı. Borçlarını ödemek için bacanağından aldığı parayı da kaybetmişti. Çırak geldi, "Abi kimse kalmadı" dedi. Güçlükle doğruldu...

Ocak ayının sert ayazı yüzüne vurdu. Paketindeki son sigarasını da yaktı. Hafif bir kar yağışı vardı. Sokaklar boştu. Soğuk havayla birlikte sigara dumanını iyice içine çekti. Paltosunun önünü iyice ilikledi, üşüyordu. Ezan sesiyle irkildi. Sabah ezanı okunuyordu. Anahtarını çıkardı, apartman kapısını açtı. Fazla gürültü çıkarmada 3. kattaki evine çıktı. Işığı yakmadı. Odasına gitti. Fatma ve oğlu birlikte uyuyordu. İkisi de ne kadar masumdu. Bir süre onları izledi. Salona geçti...

İlkokula giderken okuldan çıktığı zamanlar babasına köy kahvesinde yardım ederdi. Tek geçim kaynağı haycancılık olan köyde insanların saatlerde hatta günlerde nasıl tüm paralarını kumarda kaybettiklerine şahit olurdu. Hatta öyleki evine alacağı eşyaların parasını, çocuğunun okul masraflarını, karısının bileziklerin kaybedenleri çok görmüştü. Ama bu onun işiydi. Babasının ve ailesinin de tek geçim kaynağı kahvehane işletmekti...

Askerden geleli 1 yıl olmuştu. Babasının hastalığı nedeniyle İstanbul'a taşınmışlardı. Birkaç aylık evliydi. Kısa bir süre sonra babasını kaybetti. Kanseri o zaman tanımıştı. Bir 'ur'un insan yaşamını nasıl mahvettiğine , tüm vücudu nasıl esir aldığına ve insanoğlunu bir mum gibi nasıl erittiğine o zaman şahit olmuştu...

Annesi ve karısıyla birlikte koca şehirde yapayalnız kalmışlardı. Babasının tavsiyesiyle hemşehrilerinin çokça olduğu bir semtte 'baba mesleğine' devam ediyordu. Mekanlar değişikti, yüzler değişikti belki ama hikayeler aynıydı. Çayın, kahvenin, oreletin, meşrubatın, sigara dumanının , izmaritin, çöplerin ve kumarın ne olduğunu iyi biliyordu...

Askerden geldiği zaman babası annesiyle haber yollamıştı. Onların adetlerinde baba-oğul muhabbeti öyle şimdiki gibi değildi. Baba bir şeye karar verir. Diğer aile üyeleri de onu uygulardı. Kararlar sorgulanmazdı. Bir akrabalarının kızıyla evlenecekti. İtiraz etmedi. İstemeye gittikleri gün gördü ilk kez Fatma'yı. Söz-nişan bir arada yapıldıktan birkaç ay sonra da evlendiler. Fatma'nın annesi babasının uzaktan bir akrabasıydı. Fatma'nın babası ise hacıydı ve muhafazakar, kendi halinde bir insandı. Fatma da babası gibi muhafazakardı. Dinine çok bağlıydı ve gereklerini de yerine getiriyordu. Bazen eve geç ve içkili geldiği zaman Fatma'yı gözyaşları içinde dua ederken bulurdu. Fatma evliliklerininden beri kendisine hiç karşı gelmemiş. Hatta dayak yediği zaman bile ağzından tek kötü söz çıkmamıştı. Onu gerçekten seviyor olmalıydı. Zaten oğulları biricik Emir'leri olduktan sonra da tüm dünyası o olmuştu...

Babasının ölümünden 1 yıl sonra da annesini kaybetmişti. Onun da ölüm nedeni kanserdi. "Ne meret bir hastalık bu?" diye çok dertlenmişti. Annesinin ölümünden sonra kendisini bu dünyada yapayalnız hissetmişti. Zira en büyük sırdaşı en büyük dert ortağı 'anacığı'ydı. Özellikle babasının ölümünden sonra annesi onun için sığındığı en büyük liman olmuştu. Fatma'yla pek konuşmazdı. Çünkü onunkisi görücü usulü bir evlilikti. Ve bu durumu hiç yadırgamıyordu. Aksine bu ona göre çok normaldi. Ama annesi de yoktu artık. Hikayeler dinlediği, bir baba olmasına karşın dizlerine başını koyup saçlarını okşattırdığı, işlerini, sıkıntılarını anlattığı annesi de yoktu artık...

Sızıp kaldığı kanepeden güçlükle doğruldu. Üzerindeki battaniyeyi itti. Fatma sabah üzerine örtmüş olmalıydı. Saate baktı öğlen olmak üzereydi. Kalktı. Banyoya gitti...

"Eniştem aradı" dedi Fatma, tam kapıdan çıkmak üzereyken. "Parayı yatırdıktan sonra beni arasında" diyede ekledi. Birşey diyemedi. Çıktı.

Akşam eve her zaman olduğundan erken gelmişti. Ama o erkenlik bile oğlu Emir'in uyku saatini çoktan geçmişti. Fatma'nın yüzünden düşen bir parçaydı. Korktuğu başına gelmişti. Yine de bişe söylemedi. "Ablam aradı. Eniştem tm parayı kumarda kaybettiğini..." lafını duyunca Fatma'da oturduğu koltuktan hışımla fırladı ve genç kadının yüzüne okkalı bir tokat indirdi. Hızını alamadı. yeredüşen ve dudağı patlayan kadını yerde tekmelemeye başladı. Sanki karşısındaki bir düşmanıydı öyle bir hırsla vuruyordu ki, genç kadın adeta nefes bile alamıyordu. Fatma'nın saçlarından sürükledi ve ayağa kaldırdı. Küfürlerin arasında yeni bir tokat vurmaya daha hazırlanıyorduki kadıncağız olduğu yere yığıldı. O an küçük çocukla göz göze geldi. O anı hiç unutamayacaktı....

Sadece 1 yıl. 1 yılda bütün servetini kaybetmişti. Babasınından kalan köydeki evler, tarlalar, İstanbul'da aldıları daireler, dükkanlar, yaptıklrı birikimler. Ve son bir ayda ev, araba, karsının bilezikleri. Şimdi yığınla banka borcu, tefecilere olan borçlar ve konu komşudan, eşten dosttan, akrabadan alınan borçlar...

Kumar öyle bir hastalık ki, kumarbaz insan dünyanın en rahat yalan söyleyen insanı oluveriyor. Çünkü artık hayaller alemindesin. Kağıtların dünyası, o büyülü dünya insanı kendi içine çekiyor. Her kart aslında bir simge oluyor insanın hayatında, gerçeklermiş gibi. Kumarbaz insan kolay yalan söyler, çünkü artık yaşadığı hayat gerçek değildir. Hep bir umut vardır. Kazanma umudu. Ama kaybedenlerin sınıfına çoktan kayıt yaptırmıştır oynayan, kazansa dahi. Kazansa dahi, kazandığını zanneder aslında hep kumarbaz. Çünkü o kaybetmiştir aslında tüm kazandıklarını...

Kumar kanser gibidir. Bir kere zerk oldu mu vücuda kolay kolay çıkmaz aslında. İnat etmek lazım yok saymak lazım onu ki, yenebilesiniz. Tedaviye cevap vermesi lazım bir de vücudun. Ama geç kalındı mı sarar vücudu, çıkmaz içerden, hele bir de farkında değilseniz, ya da umursamıyrsanız...Kumar kanser gibidir. Yavaş yavaş öldürür insanı. Bir mum gibi eritir sevdiklerinin gözü önünde. Yok eder yavaş yavaş...

Fatma yediği dayaktan sonra komşularının yardımıyla kendine gelebildi. Ancak kocasına hiçbirşey söylemedi. Oğlunu da aldı, bir süre babasının evinde kaldı. Fatma'nın babası damadının tüm borçlarını ödedi. Fatma evine döndü. Ancak oğlu Emirhan gördüğü manzaradan sonra yıllarca konuşamadı. Babasını gördüğü zaman uzun bir süre idrarını tutamadı korkudan. Tedavi gördü. İyileşti. Okula gidemedi ama. Özel terapi eğitimleri aldı. Fatma oğlunu hiç yalnız bırakmadı. Şimdi hem kocasına hem de oğluna bakıyor. Kocası mı? Bir süre devam etti kahveciliğe ancak çocuğunun dershane taksidini kumarda kaybettiği için cinnet getiren bir müşterisinin bıçak darbesiyle felç kaldı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Özgecan Aslan cinayeti, idam cezası ve kısas...

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber!

Lütfen çimlere basınız!